
Gökyüzün de kurulan otağ da Türk’ün şanlı başbuğları Oğuz Han’ın başkanlığında toplanmışlar, Türk Milletine her yüzyılda bir ya da iki defa gelen mavi yeleli ‘Bozkurt’ un ‘GÖKBÖRÜ’nün dünyaya gelmesini beklerler idi.
Yeryüzünde ise 1881 yılında Selanik’teki Kocakasım Mahallesi’nde üç katlı evde bir telaş yaşanırken, gökyüzünde mavi bir ışık görünmüş, evin içine doğru süzülmüş, Zübeyde Hanım’ın bulunduğu ikinci kattaki ocaklı odayı maviye bürümüş idi.
Zübeyde Hanım, nur topu gibi bir oğlan dünyaya getirmiş, adını da Peygamber Efendimizin ismi olan ‘MUSTAFA’ koymuş idi.
***
Oğuz Han oturduğu yerden kalkmış, ‘‘Başbuğlarım, muştular olsun, Bilge Han Başbuğ’ un ‘Ey Türk! Titre ve kendine dön!’ Sözünü gerçekleştirecek, Osman Gazi Han’ın rüyasında gördüğü, göğsünden çıkan çınar ağacına yeniden hayat verecek GÖKBÖRÜ dünyaya geldi’’ demiş ve sözü isim koyması için Dedem Korkut’a vermiş idi.
Korkut Ata ise ‘Adı iki cihan güneşimiz olan Mustafa olarak konuldu. Bundan sonra isim eklenecekse, TÜRK MİLLETİ versin’ demiş, dışarıda bekleyen kalabalığa ise muştuyu Oğuz Han vermiş idi.
Eğlenceler, gümbür gümbür çalınan davullar, tunç borulardan gelen sesler ile başlamış, at üstünde cirit oyunları oynanmış, genç kızlar, genç erkekler ok atmış, yağız delikanlılar güreş tutmuş idi.
***
Mustafa’nın gözleri lacivert, saçları sarı idi. Mustafa büyümüş, ismine ilk eklemeyi ‘KEMAL’ olarak öğretmeninden almış idi.
Dağa taşa sığmaz, fırtınalardan korkmaz idi.
Göğsü daima ilerde, başı hep dik, lacivert gözleri derin, aklı yaşıtlarından önde bir delikanlı olmuş, gün gelmiş, hayallerini süsleyen sırma donanıp kılıç kuşanmış, göğün büyülü yıldızları birer birer omzuna konmuş idi.
Düşleri birlik üstüne idi, gök bayrak ve al bayrak üstüne idi.
***
Bir gün ülkenin üzerini kara bulutlar sarmış, Türk Yurdu işgal edilmiş, her bir yanına düşmanlar yayılmış, Başbuğ Alparslan’ın vatan yaptığı, Kutalmış oğlu Süleyman’ın ve Osman Gazi Han’ın devlet kurduğu topraklar akbabalarca bölüşülür idi.
İşte bu zorlu günlerde, Samsun’ da, tıpkı Ergenekon’da olduğu gibi bir BOZKURT görünmüş, Türk’ün önüne, ‘Mustafa Kemal’ olarak dikilmiş idi.
Şehir şehir gezmiş, akıl almış akıl vermiş, ülkenin her bir yanından gelen Türk Beylerini kurduğu mecliste bir araya getirmiş, Türk Milletini aynı dualarda birleştirmiş idi.
***
O artık, Mustafa Kemal Paşa olarak adlanmış, ünü ünlenmiş, orduların başında YA İSTİKLAL YA ÖLÜM parolası ile giden bir BAŞBUĞ idi. Türk’ün talihi sanki gülmüş, ‘Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale; / Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!’ diyen vatan, millet, devlet, bayrak, sevdalıları savaş meydanlarına dönmüş idi.
Kara günlerden, kara yıllardan geçilmiş, nice yiğitler, düşman kurşunları ile devrilmiş, kefensiz toprağa girmiş ama vatan toprakları düşman işgalinden kurtulmuş idi.
Sonrasında ise, yeni bir devlet kurulmuş, adı TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ olarak konulmuş, Türk Milleti ise Korkut Ata’nın Başbuğ Oğuzhan’a dediğini gerçekleştirmiş, kahramanlıklarından dolayı MUSTAFA KEMAL ismine ATATÜRK’ ü eklemiş idi.
***
Savaşlar ve türlü mücadelelerle geçen ömür onu çok ama çok yıpratmış, hastalıklarını çok ciddiye almamış, bu ülkeye daha çok şeyler kazandıracakken zamansız yatağa düşmüş idi.
8 Kasım 1938, saat 19.00 idi.
Sanki kendisine selam veren birine, ‘ALEYKÜMSELAM’ diyerek cevap vermiş ve kendisinden geçmiş idi.
Bu hal, kutsal kitabımız Kur’ anı Kerim’ de, ‘(Onlar, takva sahipleri) meleklerin ‘selam sizin üzerinize olsun (selamünaleyküm), yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık cennete girin’ diyerek iyilikle canlarını aldıkları kimselerdir.’(Nahl 32)
‘İyiliklerini içeren kitabı sağ tarafından verileceklere, melekler: ‘SELAMÜN ALEYKÜM derler.’ (Vakıa Suresi 90,91) diye geçer idi.
*** Yıl 1938, mevsimlerden Sonbahar, aylardan Kasım, günlerden Perşembe; saat ise 9’ u 5 geçer idi.
Dolmabahçe Sarayından gökyüzüne doğru mavi bir ışık süzülmüş, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk…
O anda…
Hakk’a doğru yürümüş idi.
***
Bu yanda yas var idi. Öte yanda ise göklerden gelen mavi ışığın göründüğü anda davullar çalmış, tunç borular ötmüş, dünyadaki vazifesini tamamlayan kahraman için toy başlamış, mavi ışık ise otağa doğru inmiş, başbuğların karşısında dikilmiş idi.
Mustafa Kemal Atatürk’ü kucaklayan Oğuz Han, ‘ Türk’ü tarih sahnesinden silmek isteyenlere karşı büyük savaşlar veren ve yeniden Türklüğü dirilten, Türk ismini Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak devam ettiren başbuğ hoş geldin’ demiş,
Sağındaki ilk koltuğu ona vermiş, ‘ Her 10 Kasım’ da yeniden doğacaksın. Milletimizin vatan sevgisi ile atan her bir yüreğinde yaşayacaksın. Ne mutlu sana!’ muştusunu vermiş idi.
***
Saygı, hürmet, minnet ve rahmetle; ruhun şad olsun büyük kahraman!
More Stories
Denizbank “Fatih Terim Fonu” skandalında yeni gelişmeler
Hiçbir şey başaramazsın’ denilen sağır ve dilsiz genç fırının en iyi ustası oldu
Bolu’da kumar baskını: 7 gözaltı ve 700 lira ele geçirildi